sabah şiirleri... çünkü, günün ilk ışıklarında şiir okumak rahatlatıcıdır...

hikayelerim


SADIK PRENS


Bir zamanlar bir kral varmış.Bu kralın bir gün  oğlu olmuş.Kral oğlunun cengaver bir savaşçı olmasını istediği için adını Cenk koymuş.Kırk gün kırk gece kutlama yapmışlar.Kralın sarayında çalışan kötü kalpli kadın kralın mutluluğunu kıskanmış ve oğlunu annesinin yanından alıp kaçırmış.Tıpkı onun gibi kötü kalpli cadı kralın oğlunu alıp büyütmüş ve ona Mert adını vermiş.Kral ise askerlerine çocuğunu aratmış ama nafile askerler çocuğu bulamamışlar . Aradan on beş yıl geçmiş. Prens çok güçlü bir savaşçı olmuş.Cadı prens büyüdüğü için olan biteni anlayacağını düşünmüş ve onu kraldan uzak tutmuş.Kral ile karısı  birlikte her gece oğulları için dua etmişler.Bir gün Allah dualarını kabul edip gece prens uyurken rüyasında bir yaşlı adam görmesini sağlamış.Bu yaşlı adam prense şöyle demiş;
-Bak evladım senin annem diye bildiğin kadın dünyanın en kötü ve en güçlü cadısı.O seni sen daha çok küçükken  annenin yanından alıp kaçırdı.Sen bu ülkenin prensi Cenk'sin.
Prens şaşakalmış ve şöyle demiş;
-Peki bunu nasıl kanıtlaya bilirsin?
Yaşlı adam;
 -Tamam o zaman annem dediğin o kadına "ben kralımızı görmek istiyorum ona diyeceklerim var"
de.Bak o zaman sana kızacak.
Prens ;
-Peki öyle yaparsa ve senin dediğin gibi bir şey yaparsa ne yapacağım?
Yaşlı adam ;
-O kadını ancak ışık küresiyle yok edersin.O da senin her zaman gittiğin meşe ağacının içinde.O ağacın yanında" kralın için kapıları aç güzel ağaç" diyeceksin. Sonra sınavı aşacak ve küreyi kazanacaksın.Demiş ve ortadan kaybolmuş.Prens şaşırmış ama yinede cadıya krala gitmek istediğini söylemiş.Cadıda aynen yaşlı adamın dediği gibi prense kızmış.Prens durumu anlamış ve meşe ağacına gidip;
-Kralın için kapıları aç güzel ağaç demiş.meşe ağacı açılmış.Prens içeri girince önünde bir maskeli adam çıkmış;
-Sen hazır mısın? demiş.
Prens adamın neden bahsettiğini anlamış ve "hazırım"demiş.Adam" ilk sınavın şu kötü yaratığı yenmen "demiş.
Yaratık arena gibi olan bu alana büyük bir kükremeyle girdi ve direk prensin üstüne atıldı.Prens onun çok güçlü olduğunu ve ona karşı yapacağı tüm saldırısının işe yaramayacağını düşünerek sadece hafif savunmayla dövüşüne devam etmiş.Canavar o kadar büyükmüş ki o büyük cüssesiyle ancak bir kaç saldırı yapa biliyor ve bu saldırılar sonucu en az bir dakika dinleniyormuş.Prens bunu fark etmiş.Canavar saldırıları sonrasında yine dinlenmekteyken prens güçlü bir omuz darbesiyle canavarı yere yıkıp belindeki kuşağı ile iki gözünü de bağlamış.Canavar neye uğradığını şaşırırken prens kılıcını canavara yönelterek ;
-Teslim ol , diye haykırmış.
Canavar ölüm korkusuyla başını sağlamış.Yaşlı adam aferin dercesine kafasını sallamış.Yaşlı adam;
-Sıradaki sınavın şu yaratığı yok etmek, demiş.Prens etrafına bakmış ama bir şey görememiş.Adam yeri gösterdiğinde yerde bir karınca olduğunu fark etmiş.Prens yere büyük bir kızgınlıkla eğilerek;
-Sen benden bu zararsız karıncayı nasıl ezmemi istersin, demiş.
Yaşlı adam;
Aferin al şu küreyi git ve işini hallet, demiş.
Prens;
-Ama hani üç sınav vardı.
Yaşlı adam;
-Senin görevin yeterince zor.Üçüncüsü cadıyı yok etmek, dedi.
Prens adamın elini öptü.Adam elini prense dedirir değdirmez cadının karşısına ışınlandı.Sonra cadıya anne diyerek cadıya sarıldı.Kuşağından beyaz küreği çıkarım cadıya dokundurdu.Cadı anide bir avuç küle döndü.
Prens krala durumu anlattı.Kral durumu anlayıp kötü hizmetçiyi zindana attırdı.Bir çok kutlamayla prense tacı takılmış ve mutlu bir hayat sürmüşler.




ÖMER’ İN HAYALLERİ

     Yokluğun her an acı yüzünü gösterdiği günlerden bir gün elinde ayakkabı sandığı ile Ömer, bir yandan aklında dersleri diğer yandan ise evine götüreceği ekmek parasını düşünerek çalışmaya koyuldu. Tek istediği evine üç beş kuruş ekmek parası kazanıp, bir an önce dersleriyle ilgilenmekti. Çünkü onun ulaşmak istediği hayalleri vardı.                                                                          Ailesi dört kişiden oluşuyordu. Babası hastaydı ve çalışamıyordu. Evin bütün yükü Ömer’in küçücük omuzlarındaydı. Bir yandan okuyup bir yandan da çalışmak zorundaydı. Annesi de evde yaptığı elişlerini satıyor ve aile bütçesine katkıda bulunuyordu. Kız kardeşi ise daha çok küçüktü. Öğretmenleri Ömer’i çok seviyorlardı çünkü Ömer akılı ve derslerinde başarılı bir öğrenciydi. Yine bir gün omzunda ayakkabı sandığıyla Ömer çalışmaya gidiyordu. Bir ağacın altına oturdu ve ayakkabısını boyatmak isteyen birini bekledi. Bir yandan da ulaşmak istediği hayallerini düşünüyordu. Acaba bu hayalleri gerçekleşebilecek miydi? Yoksa bir hayal olarak mı kalacaktı? Bunları nereden bilebilirdi?
      Akşam olmuştu ve eve dönme vakti gelmişti. Evinin önüne geldiğinde bir kalabalık gördü. Ne olduğunu merak ederek hızla koşmaya başladı. Ömer’in annesi oturma odasında ağlıyordu. Annesinin yanına gidip;
_ Anneciğim ne oldu, neden ağlıyorsun? diye sordu. Annesi Ömer’e sarılarak;
_ Başımız sağ olsun oğlum, babanı kaybettik, dedi.
Ne yazık ki Ömer’in babası vefat etmişti.
    
    Ömer’in babası çok iyi bir insandı. Ailesini çok severdi. Ve oğlunun okuyup iyi bir yere gelmesini isterdi. Ömer o günden sonra annesi ve kız kardeşi için hem hayallerine hem de hayata dört elle sarıldı. Artık hayalleri sadece onun değildi. Daha çok çalışıp hayallerini gerçekleştirmesi, annesi ile kız kardeşine sahip çıkması gerekirdi.                                                                   
       Yine her zamanki gibi bir ağacın gölgesinde ayakkabı sandığını çıkarıp çalışmaya koyuldu. O sırada oradan geçen düzgün giyimli bir adam Ömer’in yanına yaklaştı ve ayakkabısını boyamasını istedi. Bu arada Ömer ile sohbet etmeye başladı. Adam;
_ Sen okula gidiyor musun, diye sordu.                        Ömer;
_ Gidiyorum efendim, dedi.                                              Adam;
_ Neden çalışıyorsun, diye sordu.
       Ömer başından geçenleri anlattı. Ömer’in yaşadıklarından çok etkilenen adam gözyaşlarını tutamadı. Adam Ömer’e;
_ İşin bittiyse evine birlikte gidelim, dedi.
Ömer şaşkınlık içerisinde kabul etti. Çünkü adam onun yaşadığı yeri merak ediyordu. Ömer’in evine vardıklarında adam dehşete düşmüştü. Bu ev yaşanamayacak haldeydi. Ne yiyecek bir şeyleri vardı, ne de oturacak eşyaları. Annesi onları kapıda karşıladı;
_ Ömer yanındaki bey de kim, neden geldi?
Ömer;
_ Anneciğim, ayakkabı boyarken karşılaştık. Biraz sohbet ettik ve benimle eve gelmek istedi.
Adam annesine dönerek;
_Hanımefendi, lütfen korkmayın. Sadece size yardım etmek istiyorum. Artık Ömer çalışmasın. Sadece dersleriyle ilgilensin. Ben de sizin bütün ihtiyaçlarınızı karşılayayım, dedi.
Ömer’in annesi büyük bir şaşkınlıkla;
_ Bunu kabul edemeyiz, dedi.
Adam;
_ O zaman hanımefendi, size benim fabrikamda bir iş versem, siz çalışıp ailenizin geçimini sağlasanız da Ömer de okuluna daha çok vakit ayırabilse.
Ömer’in annesinin bu teklif hoşuna gitmişti. Ne de olsa kendi emeğinin karşılığını alacaktı. Sevinçle kabul etti. Adama teşekkür etti.
Ömer’in annesi fabrikada işe başlamıştı. Ömer okuluna gidiyor, artık sadece derslerine çalışıyordu. Annesi işteyken kardeşine yan komşuları bakıyordu. Birkaç yıl sonra Ömer üniversiteyi bitirmiş hayallerine kavuşmuştu. Artık o da kendisi gibi eğitim aşkıyla yanan çocuklara eğitim veren bir öğretmendi.

KEMAL SARAY
KIRIKKALE BİLİM VE SANAT MERKEZİ
BYF 5-F